رَفَسَ {[ُ رَفْساً]}
Beispiele
- Kurt büfesi. - Kovayı tepmek.
أن تركل الصندوق أن تشترى المزرعة
Bu fırsatı da tepmek istemedik.
ونحن فقط لم نشأ أن نفوّت هذه الفرصة
Tanrım, büyük bir fırsatı tepmek üzeresin.
يا إلهى, انا على وشك أن اضيع الفرصة
Böyle bir fırsatı tepmek isteyeceğini pek sanmıyorum.
أنا اعتقد انك لن تترك مثل هذه الفرصة تفلت من يديك
Sadece ayağıma kadar gelen bir fırsatı tepmek istemedim. Fırsat mı?
لم استطع تفويت هذه الفرصة - فرصة ؟ -
Ama işleri yoluna koyma fırsatımızı da tepmek istemiyorum.
أنا فقط لا أريد أن أفوت فرصة أن نصفى كافة ما بيننا من أمور
Bayan Cavanaugh, plânınız bugün sadece geri tepmekle kalmadı.
آنسة "كافانو" ان نقول ان خطتك أرتدت عليكِ اليوم انه إبخاس بحقكِ
Hem de nasıl! İşte bak! Bir şansı daha tepmek istemiyorum.
نهاية فاشلة- لا أريد أن أترك كل شيء مرة أخرى
Ama işleri yoluna koyma fırsatımızı da tepmek istemiyorum. Ne biliyorsun?
أنا فقط لا أريد أن أفوت فرصة أن نصفى كافة ما بيننا من أمور
Hastaneye gitmek için de uzun bir yol... ...tepmek gerekiyordu.
وكنا بعيدين جدا عن المستشفى وكانت محدودة الإمكانات